Günlerden Pazartesi
Saat:15:42
Pencereden surları seyrediyorum. Bir zamanlar askerler mi vardı buralarda şehri bekleyen? Belki tam karşımdaki köşede bir asker surların üzerinde oturmuş gecenin karanlığında yıldızları seyrediyordu. Öbek öbek yıldız kümeleri, asmadan sallanan üzüm salkımları misali asılıyordu gökyüzünde. Nişanlısını mı düşünüyordu acaba? Parlayan yıldızlardan onun saçlarına serpiştiriyordu belki. Ya da belki saçlarını hiç görmemişti. Dantelli yemenisini sıkı sıkı doluyordu başına belki de sevdiği. Adam belki sadece tahmin ediyordu; belki yüzü güneş gibi parlayan yarinin saçlarının yıldızlardan başka bir şey olamayacağını düşünüyordu.
Ya da, belki puslu bir geceydi. Uludağı'nın eteklerine konuşlanmış düşman ordusundan haber getiren casus 'dikkat' alarmı vermişti. Surların arkasına dizilmişti belki okçular. Sis yüzünden ovayı bile göremiyorlardı belki. Gözlerinde suskun ama cesur bir parıltıyla sessizliği dinliyorlardı.
Bu 'konak' ne zaman yapılmıştı acaba? Broşürde 1800'ler ibaresi var ama kesin tarihi belli değil. Acaba hangi hayallerle, hangi ümit ve heyecanlarla yaptırmışlardı burayı yaptıranlar? Babasının, nazını çekmekten iç usanmadığı biricik kızı, "ben Ulucamii'ye bakan bu odayı istiyorum babacığım" demişti belki. Erkek kardeşlerden biri itiraz etmiş olabilirdi. Ama babası muhakkak kızının tarafını tutmuştu.
Daha sonraları hayırsız bir adama düşmüştü babasının bir tanesi. Belki de adı İnci'ydi; babasının incisi. Ama kocasının incisi olamamıştı. Elindeki elmasın değerinden bihaber kaşıkçı misali hoyratça yaralamıştı İnci'yi. Bu odada akıtmıştı inci gözyaşlarını belki de. Şu pencerenin önünde Ulucamii'yi seyrederek dua etmişti.
Babası hayatta olsa izin verir miydi incisinin üzülmesine. Kaderim böyleymiş deyip derdini sadece Uludağ'a anlatmıştı İnci; belki de onu babasına benzettiğinden. Babası gibi heybetli, dimdik ama müşfik.
Babası hayatta olsa izin verir miydi incisinin üzülmesine. Kaderim böyleymiş deyip derdini sadece Uludağ'a anlatmıştı İnci; belki de onu babasına benzettiğinden. Babası gibi heybetli, dimdik ama müşfik.
Belki de bu duvarların bambaşka bir hikayesi var. Belki hep kahkahalar çınladı bu odalarda. Yıllar sonra pansiyon olarak kiraya verildiği zaman bile, eskinin neşeli günleri ayakta tuttu bu konağı. Üstünden bir yangın geçmiş olmasına rağmen, o neşe sayesinde ayakta kaldı ve surların üstünde heybetiyle insanları büyüledi. Bu yüzden belki de birileri buraya gönül verdiler, emek verdiler ve tekrar yaşanılır hale getirdiler.
İster hüzünlü olsun hikayesi, ister neşeli, gerçek şu ki bu konağın sahipleri, özel bir mazhara ikram olmuş kişilermiş. Bursa ayaklarının altına serilmiş. Onlar bunun kıymetini bildiler mi bilemeyiz ama büyük şehirlerin birbirinin balkonuna bakan ederinde yaşayan bizler, bir evin önünün alabildiğine açık oluşunun ne denli değerli olduğunun farkındayız. Sanırım burayı yeniden düzenleyenler de bunun farkındaymış. Bu farkındalık güzelleştirmiş burayı.
0 yorum:
Yorum Gönder