Osmanlı'nın minik sarayları, kuşların barınması için 16.yy. itibaren Osmanlı mimarisinde kendini göstermeye başlamıştır. Osmanlı'nın hayvan sevgisini de gösteren bu minyatür evler, binaların ön yüzünde yer alırdı. Günümüzde ne yazık ki yeni yapılan binalarda kuş evlerine rastlanmamaktadır. Oysa Türk toplumunda hayvan sevgisini gösteren en önemli kanıttır kuş evleri. Birçok yabancı seyyah, eserlerinde Türkler’in yardımseverliklerinden bahsederken, hayvanlara karşı olan ilgilerini de dile getirirler.
Thevenot, seyahatnamesinin Türkiye’yi de içine alan birinci kısmında; “…Onların iyilikseverliği hayvanlara, bu arada kuşlara kadar ulaşır. Her gün birçok kimse pazarlara kuş satın almaya gider ve bunları serbest bırakırlar. Söylediklerine göre, bu kuşların ruhları, kıyamet gününde Allah’ın huzurunda onların iyiliklerine şahitlik edeceklerdir” demektedir.
Moltke ise “Türkiye Mektuplarında Türkler hayırseverliklerini hayvanlara karşı bile gösterirler. Üsküdar’da bir kedi hastanesi bulursun, Bayezid Camii’nin avlusunda da güvercinler için bir bakım yeri vardır” diyerek şöyle devam eder: “Birçok mezar taşının altı yalak şeklinde oyulmuştur. Buraya yağmur suları toplanır ve sıcak yaz günlerinde köpekler ve kuşların susuzluklarını giderebilecekleri küçük mikyasta bir fukara mutfağı vazifesini görür. Müslümanlar hayvanların şükranının da insanlara hayır getireceğine inanırlar.”
Bir başka yabancı seyyah, Gerard de Nerval, “Voyage en Orient” adlı eserinde. İstanbul’da gördüğü kuşlar için yapılmış, ahşaptan konsol biçimindeki kuş evlerinden söz etmektedir.
Kuş evleri, yapıların yukarı kısımlarında, genellikle soğuk ve sert rüzgârlardan korunaklı cephelerinde, insan ve hayvanların erişemeyeceği yüksekliklere inşa edilmiştir. Çoğunluğu taştan, ahşaptan, pek azı da tuğladan yapılmış bu evleri, Anadolu ve Rumeli’de, meselâ Kayseri, Amasya, Tokat, Niğde, Antakya, İzmir, Bolu, Kırklareli, Tekirdağ, Edirne, Filibe ve Tırnova’da görebileceğimiz gibi, en güzel örneklerine İstanbul’da rastlarız. Ancak, ne yazıktır ki, çoğu yangın ve deprem gibi sebeplerle yok olup gitmiştir. Günümüze sağlam halde gelenlerin ise, özellikle taştan yapılmış binalardakiler olduğu dikkati çekmektedir.
Günümüz Türkiye'sinde bu ince hayırseverliğin neden devam ettirilmediğini düşünmekte hiç haksız değilsiniz. Ama neden hep başkalarından bu ilk adımı bekleriz?
0 yorum:
Yorum Gönder